Thursday 9 December 2010

Kayboluyorum...

Kuru bir ayazda ciğerlerinden kan fışkıran bir mülteci gibiyim. Yersiz, yurtsuz ve barınaksızım. Gözlerimi oysanız kan yerine keder boşalır. Doğruldukça belim bükülüyor. Taş kesilmiş ruhum bedenimi kemirmekte. Soluk bir düşün ortasındayım. Silkelendikçe yüküm artıyor. Lanetin en kesif hali bu olsa gerek. Her ne lanetse, tadıyorum! Nereden baksam huzurluyum. Kendime okuduğum bedduaların yerini bulduğunu görmenin keyfini çıkarıyorum. Güldükçe kahırlanıyorum. Bir heyulayı kovalarken yere kapaklanan aslanın öfkesi var içimde. Koştukça uzuyor yolum. Acısam mı kendime yoksa bu halime sevinsem mi bilemiyorum. Merhamete hiç bu kadar susamamıştım. Acıdıkça kalpsizleşiyorum. Harap olmak derler ya? Harabiyetin tecessüm etmiş haliyim. Neden ben diye sormuyorum. Öğrendikçe cehaletim artıyor. Beddualarım, diyorum. Körpecikken kendime ettiğim beddualar. İşlemediğim bir günahın içimde açtığı o dehşetengiz boşluk. Doldurmaya çalıştıkça dipsizleşiyor. Ve ben kendi içimde kayboluyorum...

No comments:

Post a Comment