Thursday 9 December 2010

Once again!

Kaçtım, fakat bir türlü izimi kaybettiremedim. Hep peşimdeydi. Farkındaydım. En nihayet buldu beni ve onun iğrenç salyalarına tekrar bulaştım. "Gerçeklik"ten bahsediyorum. Ya da öyle yaptığımı düşünerek haddimi aşıyorum. Dua eder gibi dinliyorum kendimi her nefeste. Anne özlemiyle çıldırmış bir bebeği avutmaya çalışırmışçasına avutuyorum kendimi. Hani utanmasam, daha doğrusu delirdiğimi düşünmeyeceğimden emin olsam, ninni bile söyleyeceğim. Bu sınıra o kadar yakınım ki. Kırılgan bir hayat benimki. Gecenin dehşete boğan o korkunç sessizliğinin tam ortasında yeltendiğim her kaçış "gerçeğin çölüne hoşgeldin" uyarısıyla noktalanıyor. Bilen bilir; katlanılması en zor gerçekliktir var olmak. ve ben bu gülünesi halimle ona kafa tutuyorum. Varlığa tahammül en büyük anahtarıymış mutluluğun. Anladım. Onu atlatma denemelerinin her biri cümle aralarındaki virgüllermiş sadece. Bunu da anladım. Onunla yine onun bildiği dilden konuşmak gerekiyormuş. Bunu da. Hepsine dayanmam gerektiğinin farkındayım. Dayanacağım. O halde kutsuyorum kendimi! Kendi adıma!

No comments:

Post a Comment